Bir çok yerde 2013 ten beklentiler tartışılıyor... Aslında değişen sadece yıl. 2012, oldu 2013. Değişen sadece takvimler. Yaşam alanlarının korunmasına yönelik, zihniyetler değişmedikten sonra, ne beklenebilir ki.?
İlimiz sınırları içerisinde 78 adet maden ocağı var. Bunları bir çoğu, yaban hayatının merkezinde.. Su kaynakları üzerinde. Hatta tabiat varlıklarımız üzerinde.
Yaban hayatını o kadar acımasızca yok ediyoruz ki, ağır iş makinaları, patlayan dinamitler, Istrancaların içerisinde ağır tonajlı kamyonlar.. Yaban hayvanları, yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldı. Feleğini şaşırdı. Dağda kalan Karaca yavrusunu kaçak avcı, şehre inen domuzu pazarcı vuruyor.. Bazıları pazarda domuzun işi ne ? diyor. Ana haber bültenlerinde yer alıyor. Dile gelse o da “Istrancanın ortasında senin işin ne” derdi..?
Istrancalar ve yaban hayatı en kısa sürede koruma altına alınmazsa, yaşam savaşı veren yaban hayvanları, komşu ülkelere iltica edecekler. Pasaporta, Harç puluna ve vizeye de gerek yok. Rezve deresini besleyen derelere baraj ve HES yapılınca, su azalacak, transit geçişe de açılmış olacak..
Yaşam alanlarımızda ki bu tahribatların bizlere gelecekte nelere mal olacağını bir çok yerde anlattık, anlatmaya devam ediyoruz. Toplumsal maliyetin bedelinin ağır olmaması için, öncelikle toplumsal bilincin oluşması gerektiğine inanıyor, ve bunun içinde bölgemizde yaşananları her platformda uyarılarda bulunarak anlatıyoruz..
Hukuk ve bilim adamlarımızın katılımıyla, bölgemizde toplantılar düzenledik. Bunların bazılarını köylerde, beldelerde , İl ve ilçe merkezlerinde yaptık, Açılan davalara DAYKO olarak müdahil olduk. Bir çok konuda Bakanlıklar ve İlgili Genel Müdürlüklerle yazışma ve görüşmeler devam ediyor..
DAYKO olarak bölgede geniş bir gönüllü desteğimiz olması sayesinde, anlık bilgi akışı sağlanıyor. Hukuksal ve bilimsel dayanaklar ile ilgili makamlara iletiyor, ve çözüm önerilerimizle birlikte, sürece olumlu katkı sağlıyoruz.
Dupnisa Mağarası yakınında açılmak istenen mermer ocağı konusunda, Boğaziçi Üniversitesi, Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve İl Müdürlükleri yaptığımız değerlendirmeler sonucunda envanter çalışmaları başlatılmış, Sonuçlanana kadar da Mağaraların yapısını ve eko sistemine zarar verecek hiçbir faaliyete izin verilmeyeceği bir genelge ile İlgili bakanlıklara ve bağlı kurumlara duyurulmuştur.
Istrancalar konusunda yaptığımız çalışmalar Ulusal ve Uluslar arası kurumlar tarafından dikkatle izlenmekte olup, Bir çok yere bilgilendirme için davet edildik. Yazılı ve görsel medya bölgede yaşananlarla ilgili programlar yapıldı. Türkiye Çevre Platformları, Türkiye ve Trakya Kent Konseyleri Birliği ve Bir çok yerde düzenlenen panel ve forumlara katılarak bilgi paylaşımında bulunduk.
Dünya çapında yayın yapan bir dergi, Türkiye sayısında Istrancalar daki taş ocakları, su kaynakları konulu çalışmada rehberliğini DAYKO yaptı.
Avrupanın 11 Ülkesinden bir proje kapsamında ilimizi ziyaret eden çevre gönüllüleri ile Dupnisa, Istranca gezisi yapılmış, bu gezi sonrasında bölgede ve dünyada yaşanan çevre sorunları konularında paylaşımlar devam etmektedir.
2012 yılında bölgemizdeki yaşam alanlarımızı yok edeceği bilimsel gerçeklerle ortaya konan, bölgemizi korumak için hukuksal girişimlerde bulunduğumuz Beğendik Entegre Termik Santralına karşı mücadelemiz, 2012 nin en önemli gelişmesi oldu. Orman Bakanlığı bile hazırladığı tanıtım CD de yeryüzü cenneti olarak tanıttığı, Birçok eko sistemin varlığının ve Dünya harikası Longozların mutlak korunması gerektiğini vurgulamaktadır.
DAYKO olarak bizde aynı görüşteyiz. Kayıtsız Şartsız korunması gerektiğine inanıyoruz. İnancımızı 31 Ekim ve 17-18 Kasımda Beğendik köylüleri ile birlikte yaşamı savunmak adına onlara destek olduk. Süreci Komşumuz Bulgaristan nasıl yakından takip ettiyse, Bizlerde DAYKO olarak Bulgaristan Belene de yapılması planlanan Nükleer santral sürecini yakından takip ediyor ve 27 Ocak ta yapılacak referandumunda HAYIR kampanyasına destek veriyoruz..
ISTRANCALAR ÇOK ÖNEMLİ.. ÇÜNKÜ
Istranca Dağlarında Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynakların zenginliği sadece bölge için değil alt havzalar içinde çok önemlidir. Istrancalar Trakya topraklarında yaşayan 15 milyona yakın insanın su kaynağıdır.. Nefes aldığı havadır. Dünyada temiz içme suyuna erişim gün geçtikçe zorlaşırken, var olan su kaynaklarının korunması çok daha fazla önem kazanmaktadır….
Özellikle de Longoz ormanları dünyada örneğine az rastlanır bir ekosistem tipi olup, ekolojik yapısı ve büyüklüğü bakımından bölgenin çok önemli bir kaynak değerini oluşturmaktadır.
Biyosfer Projesi kapsamında yürütülen çalışmalarda Florada 12 (oniki) sıcak noktanın değerlendirmesi yapılmış ve bunların 11’inin korunmasına yönelik tavsiyeler geliştirilmiştir..
SICAK NOKTALAR
1. İğneada Longoz Ormanları,
2. Dupnisa Mağarası ve Çevresi,
3. Taxus Baccata Ormanı,
4. Balaban Deresi ve Çevresi,
5. Mutludere (Rezve River)
Karacadağı’da içerecek şekilde
6. Demirköy Dökümhanesi,
7. Mahya Dağı
8. Kasatura Körfezi
9. Panayır iskelesi
10. Tekkaya
11. Dereköy-Hudut Boyu
12. Kıyıköy
12 Noktadan bazılarına baktığımızda Bugün nasıl ve ne kadar koruyor?
Sıcak noktalardan biri olan, akar özelliğini taşıyan ender derelerden biri olan Balaban dere için DSİ 11, Bölge verdiği cevapta “ Kırklareli sınırları içerisinde Demirköy Balaban Köyünde 1 adet HES projesi ön raporu hazırlandı. Proje Balaban Köyü sınırları içerisindeki derelerde yer almaktadır. Balaban Barajı ile temin edilecek sular Tekirdağ-Kırklareli İllerinin Ergene Havzasındaki yerleşim yerleri ve sanayi bölgelerinin su ihtiyaçları karşılanacaktır. “ denilmektedir.. Nasıl sıcak nokta, Nasıl Koruma, sorusunu sormadan edemiyoruz..
En büyük çelişki ise Proje kapsamında Dereköy’de kurulan “Doğa Eğitim Merkezi”nin karşına Taş ocağı ruhsatı verilmesi. Çocukların doğa eğitimi için planlanan merkezin 500 metre karşısına taş ocağı açılması için ruhsat verilmesi kurumlar arasında ki kopukluğun en büyük göstergesidir.
Ülkemizin dört bir yanında çevre yok ediliyor. Günlük çıkarlar uğruna yapılan siyasetin, toplumsal maliyeti ne yazık ki yüksek olmaktadır. Dünyadaki en değerli şey yaşam hakkıdır. Üzerinde tartışılması bile abesle iştigaldir. Yaşam içinde doğal varlıklarımızı korumak hem de kayıtsız şartsız korumak temel şart olmalıdır.
İşletmeler, istihdam yaratıyor, İhracat yapıyorlar diyenlere sormak gerek. Yaşam alanları yok edilerek, Yaşam yok oluyorsa, En değerli ve kutsal hak, yaşam hakkı ise, bunun ticareti olur mu?
Buralardan elde edilen çimento ve benzeri maddeleri, bizden ithal edenler neden kendi ülkelerinde üretmez.? Hatta var olan fabrikaları ve benzeri kirli sanayi ve enerji tesislerini kapatırlar ve bize getirirler. Çimentoyu biz üretelim. Elektriği biz üretelim. Deriyi biz işleyelim. Tekstili biz dokuyalım, boyayalım. Bu teknolojiyi onlar üretir, ama bu fabrikaları kendi ülkelerine kurmazlar. Bizim toprağımızda üretileni tüketirler. Kirli sanayiden doğan pislikler bize kalır. Ergene bu yüzden zehir akar. Sonuçta zehirlenen hava, toprak ve su ile yaşamlar yok olur.
Gelişmiş ülkeler toplumsal maliyeti hesaplıyor. Halkının sağlığını, doğal varlıklarını korumanın, kirleterek üretmekten çok daha düşük maliyetli olduğunu biliyor. En çöp işler için, en çok krediyi en az gelişmiş ülkelere verirler.
Buna dur demek için toplumsal bilinç oluşmalıdır. Burada en önemli görev STK lara düşmektedir. STK lar kendilerine şunu sormalıdır. Bizler neler yapabiliriz. Ya da bizler neler yapıyoruz. Anayasamızda neler var? Anayasal haklarımızı ve Uluslar arası sözleşmelerden doğan haklarımızın neler olduğunu bilirsek, doğamızı korumak adına küçükte olsa bazı kazanımlar elde edebiliriz.. Birkaç örnek vermek gerekirse
MADDE 56 - Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
MADDE 63 – Devlet, tarih, kültür, ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.
MADDE 166 - Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızlı gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilâtı kurmak Devletin görevidir.
MADDE 169 - Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Ormanları zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
ÇEVRE İLE İLGİLİ ÜLKEMİZİN TARAF OLDUĞU ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMELERDEN BAZILARI
1, Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslar arası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme, (1971-RAMSAR)
2. Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme, (1972-PARİS)
3. Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi, (1979-BERN)
4. Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi (1985- VİYANA)
5. Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne ilişkin Basel Sözleşmesi (1989 – BASEL )
6. Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi ve Eki Protokoller (1992-BÜKREŞ)
7. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, (1992 -RİO)
8. Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES)
Artık yağmur çiselemeden, aniden sağanak bastırıyorsa, seller olup, hayatlar, topraklar kayboluyorsa, hazin sona adım adım yaklaşıyoruz demektir. İşte o zaman, paranın ve mevzuatın hiç bir işe yaramadığını anlayacağız. Ancak anlamış olmak, bir işe yaramayacak..
Geçmişten miras kalan doğal kaynakları koruyamadığımız gibi, rant uğruna gelecek nesillerin haklarını da gasp ediyoruz. Ülkemizin dört bir yanında çevre yok ediliyor. Günlük çıkarlar uğruna yapılan siyasetin, toplumsal maliyeti ne yazık ki yüksek olmaktadır. Dünyadaki en değerli şey yaşam hakkıdır. Üzerinde tartışılması bile abesle iştigaldir. Yaşam hakkı için , doğal varlıklarımızı korumak hem de kayıtsız şartsız korumak temel şart olmalıdır.
Biz yok olsak ta Hiçbir sorumluluğu ve günahı olmayan gelecek nesiller bizim duyarsızlığımızdan dolayı , bedelini hayatlarıyla ödeyecekler. Onlar bunu hak etmiyor. Bizim buna hakkımız yok.
GÖKSAL ÇİDEM
DOĞAL YAŞAMI KORUMA VAKFI
KIRKLARELİ TEMSİLCİSİ
Bu Haberin Kaynağı : Göksal ÇİDEM